Hepimiz için daha genç ve güzel görünmek, bunun yanında sağlığımızı da korumak çok önemli. Peki bunu nasıl sağlayacağız? Fitoterapi uzmanı Dr. Ümit Aktaş’ın konuyla ilgili önerilerine kulak verelim…
YEMEKLERİ KEMİK SUYUYLA YAP, BOL BOL PAÇA ÇORBASI İÇ
Cildinizin gençliğini korumak, eklem ağrıları çekmek istemiyorsanız kemik suyu ve paça çorbasını sofranızdan eksik etmeyin. Batı dünyası bizim yüzyıllardır bildiğimiz bu değerleri yeni yeni keşfediyor. Bu yiyecekler hem son derece değerli besinler içerir hem de son derece zengin birer kollajen kaynağıdır. Kollajen hayvanların iliğinde, işkembe, kemik, eklem ve kıkırdaklarında bulunan bir çeşit proteindir. Eklemlerinizi, kemiklerinizi yaşlanmanın etkilerinden korumanın en etkili yolu kollajen zengini besinlerdir.
Cildin yapıtaşlarından biri kollajendir. Diyetinizde kollajen zengini besinlerden bol bol varsa cildiniz kırışmaz, sarkmaz ve yaşlanmanın etkilerine karşı daha dirençli olur. Kollajenin bağışıklık sistemini ve sağlığın temeli bağırsak florasını desteklediğini gösteren bilimsel çalışmalar var.
MİTOKONDRİLERİNİZİ AKTİVE EDİN
Enerjiniz ne kadar çoksa o kadar gençsiniz demektir. Sadece mitokondrilerinizi aktive ederek zamanı geri çevirmek mümkün. Hücrelerin içinde bulunan mitokondriler vücudun enerji santrallerdir. Vücuda giren besinleri enerjiye çevirirler. Öncelikle enerji santrallerinizi tembelliğe alıştırmamanız gerekiyor. Ekmeği, tatlıyı, böreği, yani vücudun anında enerjiye çevirdiği yiyecekleri kestiğinizde enerjiniz de artar. Bu, mitokondrilere egzersiz yaptırmak gibidir. Enerji üretmek için daha etkin bir şekilde çalışmaya başlarlar. Üstelik enerji ihtiyacını karşılamak için hücrelerde daha fazla mitokondri yapılır.
Antioksidanları ihmal etmeyin…
Tabii antioksidan desteğini de unutmamak lazım. Enerji üretimi sırasında serbest radikallerin oluşması kaçınılmazdır. Serbest radikaller mitokondrilere zarar verir. Bu molekülleri etkisiz hale getiren antioksidan zengini besinler tüketmek sizi genç, mitokondrileri güvende tutar. Mitokondrilerin daha fazla çalışması için egzersiz yapmak da çok önemli. Çünkü hareket eden vücut daha fazla enerjiye ihtiyaç duyar. Tam güç çalışan mitokondri, aynı zamanda daha fazla mitokondri üretilmesi için de sinyal gönderir. Yaş aldıkça insanların kendilerini daha hâlsiz hissetmelerinin en önemli nedeni mitokondri sayılarının azalmasıdır.
UYKUNUZA ÖZEN GÖSTERİN
Eğer uykunuz kaliteliyse, yeteri kadar uyuyorsanız genç kalırsınız. Uykusuzluk insanı vaktinden önce yaşlandırır. Siz uykudayken vücudunuzda salgılanan büyüme hormonu, güçlü anti-aging özelliklere sahiptir. Yaşınız ilerledikçe genç kalmanızı sağlayan bu hormon, özellikle orta yaşlarla birlikte bir tamir hormonu olarak çalışmaya başlar. Uykunun büyüme hormonunun kas kütlesini korumak, kemik yoğunluğunu artırmak, bağışıklık sistemini desteklemek ve yağ yakımını hızlandırmak gibi özellikleri de var. Gece geç saatlerde yenen yemekler ise büyüme hormonu üretimini sabote ediyor.
Vücudun siz uyurken ve sadece geceleri ürettiği çok özel bir hormon daha var: Melatonin. Bu hormonun birçok mahareti var. Her şeyden önce son derece güçlü antioksidan özellikleri sayesinde hücreleri serbest radikallere karşı koruma altına alır. Melatonin üretimini tetiklemek için geceleri odanız karanlık olması çok önemli. Uyumakta zorlananlar Alman papatyası, şerbetçi otu, sarı kantaron gibi uykuya geçmeyi kolaylaştıran bitkilerle hazırlanmış çaylardan fayda görebilir.
GÜNEŞLENİN
Tam 20 yıl boyunca 26 bin kadının güneşlenme alışkanlıklarının incelendiği bir araştırmanın sonuçları oldukça ilginç: Güneşlenen kadınlar daha uzun ve sağlıklı bir yaşam sürüyor. Peki, nedir güneşin hikmeti? Vücut güneş ışınlarının cilde temas etmesiyle hayati bir hormon üretir. Evet, D vitamini aslen bir hormondur. Eğer D vitamini rezerviniz dolu değilse bağışıklık sisteminiz çöker, kemikleriniz koflaşır, kalp krizi geçirme, kanser olma riskiniz artar. Uzun ve sağlıklı bir yaşam sürmek istiyorsanız güneşlenin. Tabii diyetinizde bu özel vitaminden zengin besinlere yer vermek de çok önemli. Örneğin serbest gezen tavuğun eti, yumurtası, kırmızı et, ciğer, yağlı balıklar, tereyağı gibi. Ama güneş olmadan olmaz. Vücudunuza besinlerle aldığınız D vitaminin aktive olması için güneş gerekir. Tabii güneşlenmenin de kuralları var. Yazın fırsat buldukça öğlen saatlerinde 20 dakika kadar güneşlenmeye çalışın. Cildinize sakın koruyucu ya da herhangi bir krem sürmeyin.
ŞEKERİ HAYATINIZDAN ÇIKARIN
Eğer tatlıya düşkünseniz, çok fazla ekmek, börek, çörek yiyorsanız vaktinden önce yaşlanmanız kaçınılmazdır. Kan dolaşımınızdaki şeker molekülleri, kolajen ve elastin liflerine bağlanarak onlara zarar verir. Kolajen ve elastin cildin yapıtaşlarıdır. Bu proteinlerin zarar görmesi çizgiler, kırışıklıklar, lekeler ve elastikiyet kaybı anlamına geliyor. Aynı şey vücudun şeker olarak algıladığı karbonhidratlar için de geçerli. Tabii ki bu yaşlanma etkisi sadece yüzünüzle sınırlı kalmıyor. Kan şekerini fırlatan şekerli yiyecekler, tatlılar, karbonhidratlar tüm sistemi altüst eder. Diyabetten kansere ve kalp krizine kadar tüm hastalıkların ardında şeker vardır.
TAKVİYELERDEN FAYDALANIN
Herkesin faydalanması gereken bazı takviyeler var. Bunların başında omega-3 yağ asitleri geliyor. Omega-3 hücreleri genç tutar, yaşlanmaya karşı korur. Sağlıklı beyin fonksiyonları için olmazsa olmazdır. İleri yaşlarda keskin bir zekâ ve güçlü bir hafıza istiyorsanız omega-3 takviyesi kullanın. D vitamini rezerviniz dolu değilse, magnezyum değeriniz düşükse takviyelerle desteklemek de çok önemli.
DİYETİNİ SÜPER BESİNLERLE ZENGİNLEŞTİR
Genç kalmanın, ileri yaşlarda bile aktif, kaliteli bir yaşam sürmenin sırrı doğru beslenmekten geçiyor. Doğanın bize sunduğu besinleri, doğanın bize sunduğu mevsimde tüketmek sağlıklı bir yaşamın en önemli unsuru. Ancak bununla da yetinmeyin, diyetinize şifalı etkileri olan bazı özel besinleri, bitkileri de ekleyin. Soğuk sıkım sızma zeytinyağı, kekik, yeşil çay, sumak, kimyon, zencefil, zerdeçal, brokoli, biberiye, enginar, moringa bitkisi, biberiye, arı poleni gibi besinler tüm hastalıklara karşı koruyu, yaşlanmayı geciktirici bileşenler içeriyor.
EKMEKTEN, BUĞDAY ÜRÜNLERİNDEN UZAK DURUN
Gluten molekülü yapışkan yapısı yüzünden bağırsak duvarına yapışır ve bağırsak geçirgenliğini bozarak zararlı toksinlerin, bakterilerin sisteme karışmasına neden olur. Bu, vücutta enflamasyona sebep olan ve pek çok hastalığı tetikleyen bir mekanizmadır. Maalesef, gluten hassasiyetinizin olmaması bu ciddi sağlık tehdidinden muaf olmanız anlamına gelmiyor. Sağlıklı insanlarda bile bir miktar gluten hassasiyeti vardır. Üstelik modern buğdayın içindeki bir protein yüzünden, kan şekerini hızla yükselmek gibi bir etkisi de vardır. Eğer genç kalmak istiyorsanız tüm buğday ürünlerini hayatınızdan çıkarın.
ÇİNKOYU, MAGNEZYUMU, SÜLFÜRÜ UNUTMA
Bazı minerallerin eksikliği yaşam enerjinizden çalar, ömrünüzü kısaltır ve vaktinden önce yaşlanmanıza neden olur. Bunların başında çinko, magnezyum ve sülfür geliyor.
Çinko, hücreleri serbest radikal saldırısından korur ve DNA onarımında kilit rol oynar. Bağışıklık sisteminin etkin bir şekilde çalışması için de vücudunuzda yeteri miktarda çinko olması gerekir. Kan şekerini dengeleyerek diyabetten, diyabetle el ele yürüyen hastalıklardan korur. En zengin çinko kaynakları ciğer ve kırmızı ettir.
Magnezyum mitokondriler (hücre içinde besinleri enerjiye çeviren yapılar) için son derece önemli bir mineral. Bu mineral olmadan mitokondriler enerji üretemiyor. Halsizlik ve bitkinlikten şikayetçi olan herkes magnezyum değerini kontrol ettirmeli.
Kemik suyu, yumurta, soğan, sarımsak, pırasa, karnabahar, brokoli. Kereviz, kuşkonmaz, rezene… Bu yiyecekleri sofranızdan eksik etmeyin. Hepsi de bol miktarda sülfür içerir. Sülfür iyileştirici mineral olarak da bilinir. Eğer sisteminizde yeteri kadar sülfür yoksa kas ve eklem ağrıları çekersiniz. Sülfürün ilginç bir özelliği daha var, alüminyumu vücuttan atmak. Alzheimer hastalığıyla ilişkilendirilen beyindeki alüminyum birikimini önlemek için sülfür zengini beslenmeye özen gösterin.
PROBİYOTİKLERİNİZE İYİ BAKIN
Bağırsak floranızdaki dost bakteriler, yani probiyotikler ne kadar çok ve çeşitliyse o kadar sağlıklı olursunuz. Dost bakteriler ve bağışıklık sistemi arasında son derece güçlü bir etkileşim var. Bu etkileşim bozulduğunda bağışıklık sisteminin hastalıklarla savaşan hücreleri harekete geçemez. Sağlıklı bir bağırsak florasına sahipseniz bağışıklık sisteminiz de güçlü olur. Probiyotiklerin yaşlanma karşıtı etkisi de var. Mesela yoğurdun içinde bolca bulunan ‘bifidobacteria longum’ bakterisinin yaşlanmayla savaştığını gösteren araştırmalar bulunuyor. Yine bazı probiyotikler var ki kilo kontrolüne yardımcı oluyor. Onların yokluğunda çoğalan zararlı bakteriler ise yağ depolamanıza, kilo almanıza neden oluyor. Dost bakterilerinizi kaybettiğinizde vücuttaki enflamasyonla savaşan en önemli savunma hattınıza da kaybetmiş oluyorsunuz. Sözün özü: Probiyotik zengini fermente yiyecekler sağlık için elzemdir. Peki, onları koruyup kollamak için neler yapabiliriz? İlk adım, beslenme modelinizde bol miktarda ev yapımı yoğurt, turşu, kefir, sirke gibi probiyotik zengini gıdalar bulunması. İkinci adım ise onları ana besin kaynakları ile yani lifli sebzeler, meyveler ve yeşilliklerle beslemektir. Rezene, enginar, pırasa, soğan, kuşkonmaz, hindiba kökü, elma, muz, sarımsak, lahana, yeşil mercimek en değerli probiyotik besinleri, yani prebiyotiklerdir. Tabii probiyotikleri katleden işlenmiş yiyeceklerden, şekerden uzak durmak da son derece önemli.
BONUS: DOĞADA VAKİT GEÇİRİN
Uzun süren stres bağışıklık sistemini çökertir, birçok hastalığa zemin hazırlar. Enerjinizi yok eder. Stres hücresel enerji üretiminin anahtarı olan glutatyon üretimini baskılar. Vücutta ne kadar az bu maddeden varsa hücrelerde o kadar az enerji üretilir. Denklem çok basit: Ne kadar çok kronik strese maruz kalırsanız o kadar halsiz olursunuz. Stresle mücadele için açık havada zaman geçirin, daha da iyisi doğa yürüyüşlerine çıkın. Şehir dışına yapılan birkaç saatlik kaçamağın stres düzeyi, dolayısıyla da ruhsal ve fiziksel sağlık üstündeki olumlu etkisi tartışılmaz. Yeşille iç içe yaşayanların hatta şehirde yaşasalar bile evleri yeşillikler içinde olanların kanlarındaki kortizol (stres hormonu) seviyesinin düşük olduğunu gösteren araştırmalar var. Doğaya yapılacak küçük kaçamakların genel sağlığınız üstünde büyük etkisi olduğunu aklınızdan çıkarmayın.