Bu soru üzerine epeyce düşünmek gerekir. Bir zamanlar bu topraklarda padişahın ‘kulu kölesi’ olan insanlar vardı. Hiçbirinin adı yoktu. Onlar ancak cephelere sürüldüklerinde hatırlanır, bunun dışında pek akla gelmezlerdi. Hazırlayan | Ömür Kurt- Advertisement -
Binlerce Anadolu çocuğu, babası cephedeyken dünyaya geldi, bazı çocuklar ise babalarını bir kez olsun göremeden çocuk oldu, genç oldu, vakti gelince o da asker oldu. Aynı kader asırlar boyu kuşaktan kuşağa aktarıldı. Kadınların ise hiç adı yoktu. Sonra bir gün ‘milletin savaşı’ oldu. Kadın erkek çoluk çocuk hep birlikte dahi bir önderin etrafında birleşerek cepheye koştu. Asırların verdiği direnci, son kez yüklendiler ve emperyalizmi denize döktüler. Anadolu Ihtilâli işte böyle gerçekleşti ve tarih boyunca yok sayılan ‘birey’ ilk kez “Ben de varım!” dedi, sonra da Ulu Önder Mustafa Kemâl Atatürk’e sonsuz inanç ve güvenle birleşerek Cumhuriyet’i ilân etti. Işte tarihten sonra herkes ‘görünür’ oldu. Kadın sosyal hayata karıştı, çocuklar eşit şartlarda eğitim almaya başladı; erkekler ise askerlik, hayvancılık ve tarım dışında da bir hayatın olduğunu öğrendi. Asırlar boyu tek bir ailenin elinde duran ‘egemenlik’ ilk kez halkın oldu. Böylece o tarihe kadar yalnızca zengin ailelerin elindeki eğitim hakkı artık herkese ulaştı. Yoksul bir çocuk okuyup öğretmen oldu, yeri geldi bir köylü çocuğu devletin en tepesindeki yöneticilik koltuğuna kadar tırmanabildi ve söz sahibi oldu. Cumhuriyet, insanlarına işte bunu verdi. Türkiye Cumhuriyeti devleti içinde yaşayan herkese “Varsın!” dedi, “Seni herkes görüyor, kendine güven ve çalış!” Işte bu sebeple Cumhuriyet ‘var olmak’tır. Kıymetini bilelim. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’mız kutlu ve sonsuz olsun.