Gebelik döneminde depresyon ve anksiyete bozukluklarının sık görüldüğünü belirten uzmanlar, anne adayındaki ruhsal hastalığın tedavi edilmemesinin anne-bebek sağlığı ve ilişkisini olumsuz etkilediğini ifade ediyor. Üstelik bu ciddi klinik tablo hem anneyi hem de fetüsü olumsuz etkiliyor. Gebelik depresyonunun bebekte düşük doğum ağırlığına, fetal ölüme, erken doğuma ya da bebeğin anne karnında gelişim geriliğine yol açabildiği belirtiliyor. Bu nedenle mutlaka tedavi edilmesi gerekiyor.
Gebeliğin kadınların yaşamında doğal bir süreç olduğunu belirten Psikiyatri Uzmanı Dr. Dilek Sarıkaya, “Gebelik aynı zamanda önemli psiko-sosyal değişikliklerin olduğu stres ve kaygıya neden olabilecek birçok nedenle karşılaşma riskinin yüksek olduğu bir süreçtir. Bazı olgularda gebelik döneminde psikiyatrik belirtiler ilk kez ortaya çıkabilirken, bazılarında ise var olan psikiyatik belirtilerde artış görülebilir. Anne adayının ruhsal hastalığının tedavi edilmemesi anne-bebek sağlığı ve ilişkisini olumsuz etkiliyor. Bu sebeple gebelik ve doğum sonrası dönemde ruhsal hastalıkların erken tanı ve tedavisinin oldukça önemli olduğunu söylemekte fayda var.” dedi.
Her 10 gebeden birinde depresyon görülebiliyor
Gebelik döneminde en sık depresyon ve anksiyete bozukluklarının görüldüğünü vurgulayan Dr. Dilek Sarıkaya, gebelik döneminde ve sonrasında her 10 kadından birinde görülen depresyon türlerini şu şekilde açıklıyor:
- Gebelik döneminde görülen anksiyete bozuklukları arasında en yaygın olarak bildirileni ise yüzde 8.5 – 10.5 yaygınlık oranı ile yaygın anksiyete bozukluğu.
- Doğum sonrası dönemde ise doğum sonrası hüznü (postpartum blues), yeni doğum yapmış kadınların yüzde 50 – 85`inin deneyimlediği bir durum. Doğum sonrası depresyon yüzde 50’lere varan oranlarda görülebiliyor.
- Doğum sonrası psikoz ise doğumdan sonraki ilk birkaç hafta içerisinde ortaya çıkan ve her 1000 yeni doğum yapan annenin 1-2`sinde görülebilen oldukça ciddi ve acil müdehale gerektiren bir ruhsal bozukluk.
Gebelik debresyonu ciddi sonuçlar doğurabiliyor
Gebelik depresyonunun sosyal ve mesleki işlevlerle birlikte yaşam kalitesinde belirgin bozulmaya yol açtığına dikkat çeken Dr. Dilek Sarıkaya, ciddi bir klinik tablo olarak tarif ettiği depresyon türünün belirtilerini şu şekilde sıralıyor:
- Mutsuzluk
- Yaşamdan keyif alamama
- Halsizlik
- İsteksizlik
- Ümitsizlik
- Suçluluk
- Değersizlik düşünceleri
- Uyku ve iştah değişiklikleri
- Dikkat ve konsantrasyonda bozulma
Bu ciddi klinik tablo hem anneyi hem de fetüsü olumsuz etkiliyor. Gebelik depresyonunun bebekte düşük doğum ağırlığına, fetal ölüme, erken doğuma ya da bebeğin anne karnında gelişim geriliğine yol açabildiği belirtiliyor. Bu nedenle mutlaka tedavi edilmesi gerekiyor.
Tedavi sürecine hasta yakınları da dahil olmalı
Gebelik dönemi depresyonunun tedavisinde ilaç ve ilaç dışı çeşitli tedavi seçeneklerinin uygulanabildiğini belirten Dr. Dilek Sarıkaya, “Öncelikle depresyonu tetikleyebilecek stres faktörlerinin tespiti ve ortamdan uzaklaştırılması, destekleyici psikososyal müdahalelerin yapılması oldukça önemlidir” diyor ve şu uyarıda bulunuyor:
Tedavi sürecine mutlaka hastanın yakınları da dahil edilmelidir.
Gebelikte depresyonun türüne göre tedavi protokolü değişiyor
Gebelik depresyonunun tedavisinde hafif ve orta şiddetli depresyonda bilişsel davranışçı terapi, kişilerarası psikoterapi veya ilaç tedavileri uygulanıyor.
Ağır şiddetli depresyonda ise ilaç tedavisi, transkraniyal manyetik uyarım tedavisi (TMU) ve gerekirse hastane yatışı ve elektrokonvülsif tedavi (EKT) uygulanıyor.
Psikiyatri Uzmanı Dr. Dilek Sarıkaya, gebelikte ilaç tedavileri konusunda kâr-zarar analizinin yapılmasının ve depresyonun şiddetinin, gebeye ve fetüse olası risklerin göz önünde bulundurulmasının, tedaviye hasta ve yakınları ile birlikte karar verilmesinin büyük önem taşıdığını belirtiyor.