Ana SayfaSeyahatVan Gölü hakkında bilmedikleriniz

Van Gölü hakkında bilmedikleriniz

- Advertisement -

Binlerce yıldır etrafına bereket saçan Van Gölü, her daim ilgi odağı olmuş bir doğa harikası. Sanal dünyada kısa süreli araştırma yaparak, yılın her mevsimi konuklarına farklı deneyimler yaşatan göl hakkında detaylı bilgi sahibi olabilirsiniz. #öncetürkiyeyikeşfet diyerek daha fazlasını keşfetmeye doyamayanları ise Neredekal.com Keşif Rehberi editörlerinin göl hakkında bilinmeyenleri derlediği yazının devamına alabiliriz!

VAN GÖLÜ CANAVARI EFSANESİ BİLİNENDEN DAHA ESKİ

Gelin hep beraber 1995 yılına gidelim. Yaşı yeterince büyük olanlar, gazete sayfalarını ve haber bültenlerini uzun süre meşgul eden meşhur Van Gölü Canavarı’nı mutlaka hatırlayacaktır. O dönemde canavar ile ilgili üretilen haberler, yurt dışında da yoğun ilgi görüyordu.

Her ne kadar 1990’lı yılların ortasında popüler olmuş ve belirli aralıklarla yeniden gündeme oturtulmaya çalışılmış olsa da bu hikâyenin kökenleri, aslında çok daha eskiye dayanıyor. Yani günümüzden tamı tamına 132 yıl öncesine…

Takvimler 1889 yılının nisan ayını gösterirken üç arkadaş Bitlis’ten Muş’a doğru yola çıkmış. Yolculuk esnasında Tatvan’da mola veren grup üyelerinden biri, abdest almak için göl kıyısına gitmiş. Ancak suya yaklaştığı anda gölden bir yaratık çıkıp talihsiz adamı kapıvermiş. Sonra da göl seviyesinden 25 metre yukarı sıçrayıp hızla gölün derinliklerine karışmış.

Dönemin vali yardımcısı Beyazıt Bestami Alkan’ın ikinci ismiyle anılan canavara dair bu hikâye, II. Abdülhamit döneminde yayımlanan Saadet Gazetesi’nde yer almış.

GÖLÜN DERİNLİKLERİNDEKİ CANLILIK HAYRET VERİCİ BOYUTLARDA

Popüler olmasının ardından parklara ve çay bahçelerine adını veren, armalarda kendisine yer bulan Bestami’yi bulmak için çeşitli su altı araştırmaları yapılmış. Ancak tüm çabaya rağmen canavarın varlığına ilişkin somut kanıtlara ulaşılamamış.

Lakin bu araştırmalar esnasında Van Gölü’nün doğal hayat bakımından düşünülenden çok daha zengin olduğu gözler önüne serilmiş. Çünkü dalış yapan ekipler, gölün zemininde sıra dışı oluşumların varlığını tespit etmiş.

Gölün tabanından adeta bir peribacası zarafetiyle yükselen bu oluşumlar, yani mikrobiyalitler, tatlı su kaynaklarının etrafında gelişimlerini sürdürüyor. Kaynaklardan fışkıran suyla etkileşime geçen algler ve siyanobakteriler, kireçtaşının çökelmesine neden oluyor. Zaman geçtikçe bu çökelti, bir fabrika bacası gibi yükseliyor.

Mikrobiyalitlere, yapıları nedeniyle “Gölün mercanları” yakıştırması yapılıyor. Çünkü çeperi büyüdükçe, alt katmanları sertleşirken üst kısımlar yumuşak kalıyor.

MEZAR TAŞLARINDAN YAPILAN İSKELE VE ÇOK DAHA FAZLASI

Canavarı bulma umuduyla gerçekleştirilen dalışlar, sadece göl tabanındaki mikrobiyalitlerin keşfiyle sonuçlanmamış. Aynı zamanda gölün farklı dönemlerine ışık tutan çeşitli kalıntılara da denk gelinmiş.

Gündemde kısa süreli de olsa kendisine yer bulmayı başaran 3 bin yıllık Urartu kalesi, su altı araştırmaları sırasında keşfedilen kalıntıların en önemlisi olma niteliğini taşıyor. Ama Selçuklu mezar taşları kullanılarak inşa edilen iskele, en az kale kadar dikkatleri üzerine çekmeyi başarmış. Yapı, aslında çok eski değil. Sadece 70 yaşında. Ama inşasında Van ve Bitlis arasında uzanan yolun güneyindeki mezarlıktan sökülen taşların kullanılması, bilim insanları arasında epey heyecan yaratmış.

Gölde gerçekleştirilen dalışlarda ayrıca 1915 yapımı Rus şilebine, kılıç ve bıçakları ile bir Orta Çağ askerine ve hatta 2.500 yıllık tereyağına denk gelinmiş.

Sonuç olarak ortaya atılan bir canavar hikâyesi nelere kadir; öyle değil mi?

İNCİ KEFALİNİN ORTADAN KAYBOLMASINDAKİ NEDEN BÜYÜ OLABİLİR Mİ?

Yazımızın bu bölümünde, sizleri şimdi de sizleri Van Gölü ve çevresinin Arap hâkimiyeti altında olduğu döneme götüreceğiz. Zira asırlardır yöre halkının en önemli geçim kaynakları arasındaki inci kefaline yönelik bir inanış, bu dönemde kök salmaya başlamış.

İnci kefali, yılın büyük bölümünü göl yüzeyinin 15 ila 75 metre aşağısında geçiriyor. Su sıcaklığının 13 santigrat dereceyi aştığı dört aylık zaman dilimi içerisinde ise büyük sürüler halinde derelerin üst kısımlarına göç ediyor.

Endemik balık türünün her yıl gerçekleştirdiği bu döngü, Araplar tarafından doğaüstü sebeplerle ilişkilendirilmiş. Öyle ki balığın bir büyücünün tılsımlaması nedeniyle sürgüne gittiği inanışı, çeşitli eserlerde kendisine yer bulmuş.

Örneğin Yakut-el Hamevi, 1224-1228 yılları arasında kaleme aldığı “Mucemü’l-Büldan” isimli eserinde, bu konudan detaylıca bahsetmiş.

Kaynak:https://neredekal.com/

- Reklam -
Exit mobile version